8. Enfal Suresi Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir

1. Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: "Ganimetler Allah ve Elçisi içindir. Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun; aranızı düzeltin! Müminlerseniz Allah'a ve Elçisine itaat edin!"[1]
2. Müminler Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine O'nun ayetleri tilavet edildiği (okunup aktarıldığı) zaman imanları artan[1] ve sadece Rablerine güvenen kişilerdir.
3. Onlar, namazlarını doğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz (şeyler)den (Allah yolunda) infak edenlerdir (verenlerdir).
4. İşte onlar, gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.[1]
5. Nitekim müminlerden bir grup istemediği hâlde, Rabbin seni bir amaç uğrunda evinden çıkarmıştı.
6. Gerçek ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi o amaçla ilgili olarak (savaş hakkında) seninle tartışıyorlardı.
7. Hani Allah size, iki gruptan (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu;[1] siz de güçsüz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. (Oysa) Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.
8. (Bütün bunlar), suçlular istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi.
9. Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz.[1] O da "Şüphesiz ki ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim." (diyerek) size cevap vermişti.
10. Allah bunu sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım, yalnızca Allah katındandır. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, doğru hüküm verendir.[1]
11. O zaman, katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi onunla temizlemek için, şeytanın pisliğini (vesvesesini) sizden gidermek, kalplerinizi (birbirine) bağlamak ve onunla ayakları(nızı savaşta) sabit kılmak için üzerinize gökten su indiriyordu.
12. Hani Rabbin meleklere "Şüphesiz ki ben sizinle beraberim; iman edenlere destek olun! Ben kâfir olanların yüreğine korku salacağım.[1] Vurun boyunlarının üzerine! Onların bütün parmak uçlarını vurun!" diye vahyediyordu (bildiriyordu).
13. Bu (uygulama), onların Allah'a ve Elçisine karşı gelmelerinden ötürüdür.[1] Kim Allah'a ve Elçisine karşı gelirse, şüphesiz ki Allah azabı şiddetli olandır.[2]
14. İşte (ey kâfirler, cezanız) bu; şimdi onu tadın! Şüphesiz ki kâfirler için ateş azabı vardır.
15. Ey iman edenler! Toplu hâlde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (kaçmayın)!
16. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında,[1] kim öyle bir günde onlara arka çevirirse (kaçarsa), elbette o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun barınağı cehennemdir. Ne kötü varış yeridir (orası)!
17. (Savaşta) onları siz öldürmemiştiniz fakat onları Allah öldürmüştü; attığın zaman da sen atmamıştın fakat Allah atmıştı. Bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yapmıştı). Şüphesiz ki Allah duyandır, bilendir.
18. İşte böyle olmuştu. Şüphesiz ki Allah kâfirlerin tuzağını bozucudur.[1]
19. (Ey kâfirler)! Siz zafer istiyorsanız, elbette size zafer geldi! (İnkârdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. (Peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona yardıma) döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz.[1] Şüphesiz ki Allah müminlerle beraberdir.
20. Ey iman edenler! Allah'a ve Elçisine itaat edin,[1] duyduğunuz hâlde O'ndan yüz çevirmeyin!
21. Duymadıkları hâlde "Duyduk!" diyenler gibi olmayın![1]
22. Şüphesiz ki Allah katında canlıların en kötüsü, akıl etmeyen[1] dilsizlerdir, sağırlardır.[2]
23. Allah onlarda bir hayır bilseydi elbette onlara duyururdu. Fakat duyursaydı bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.
24. Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçisine (çağrısına) cevap verin![1] Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer[2] ve siz şüphesiz ki O'nun huzurunda toplanacaksınız.
25. Öyle bir fitneye (sıkıntı ve zor imtihana) karşı takvâlı (duyarlı) olun ki o, içinizden sadece haksızlık edenlere ulaşmakla (kalmaz).[1] Bilin ki şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.
26. Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde zayıf düşürülmüş az (bir toplum)dunuz; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye (Allah) sizi barındırmıştı; yardımıyla sizi desteklemişti ve sizi temiz şeylerden rızıklandırmıştı.
27. Ey iman edenler! Allah'a ve Elçi'ye ihanet etmeyin; (sonra) bilerek kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz.[1]
28. Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız, sadece bir imtihandır ve şüphesiz ki büyük ödül yalnızca Allah'ın katındadır.[1]
29. Ey iman edenler! Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olursanız size furkân[1] verir; sizden günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.
30. Hani kâfir olanlar seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri veya seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kuruyorlar. Allah da (buna karşı) tuzak kuruyor.[1] Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.[2]
31. Onlara ayetlerimiz tilavet edildiği (okunup aktarıldığı) zaman şöyle demişlerdi: "Elbette duyduk; isteseydik biz de bunun benzerini elbette söyleyebilirdik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."[1]
32. Hani (o kâfirler) bir zaman da şöyle demişlerdi: "Ey Allah'ım! Bu (Kur'an) senin katından ise üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem verici bir azap getir!"
33. Sen onların içindeyken Allah onlara azap edecek değildir. Onlar bağışlanma dileğinde bulunuyorken de Allah onlara azap edici değildir.[1]
34. Onlar gerçek dostları olmadıkları hâlde[1] (Müslümanları) Mescid-i Haram'dan engellerken Allah onlara ne diye azap etmeyecekmiş ki! Onun (Kâbe'nin) gerçek dostları, muttakîlerden başkası değildir. Fakat onların çoğu bilmez.
35. Ev'in (Kâbe'nin) yanındaki (sözde) ibadetleri, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildi.[1] İnkâr ettikleriniz nedeniyle azabı tadın!
36. Şüphesiz ki kâfir olanlar, mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar; daha da harcayacaklar. Sonunda bu, onlara pişmanlık olacak ve en sonunda yenileceklerdir. Kâfirler cehenneme sürüleceklerdir.
37. (Bu toplama),[1] Allah'ın kirliyi (kâfiri) temizden (müminden) ayıklaması ve (bütün) kötülerin bir kısmını diğer bir kısmının üstüne koyup hepsini istifleyerek, hepsini cehenneme atması içindir. İşte onlar, kaybedenlerin ta kendileridir.
38. Kâfir olanlara de ki: (İnkârdan) vazgeçerlerse, geçmiş (günahları) bağışlanacaktır.[1] (İnkâra) geri dönerlerse öncekilere (uygulanan ilahi) kanun elbette geçmiştir (onlar için geçerlidir).
39. Fitne (baskı ve zulüm) kalmayıncaya ve bütünüyle din de yalnızca Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın![1] (İnkârdan) vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görendir.
40. Yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin mevlanızdır (efendinizdir). Ne güzel mevla (efendi)dir ve ne güzel yardımcıdır!
41. Allah'a ve doğru ile yanlışın ayrıldığı gün, (yani) iki ordunun karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, Allah, Elçi, yakınlık sahibi (olanlar), yetimler, yoksullar ve yolcu(lar) içindir. Allah her şeye gücü yetendir.[1]
42. Hani (Bedir savaşında) siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafında)ydınız; onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında)ydılar. Kervan ise sizden daha aşağıda (sahilde)ydi.[1] (Savaş için) sözleşmiş olsaydınız, zaman hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz. Fakat Allah, yapılması (gerekli) olan emri yerine getirmesi, helak olanın apaçık bir delille helak olması, yaşayanın da apaçık bir delille yaşaması için (böyle yapmıştı).[2] Şüphesiz ki Allah duyandır, bilendir.
43. Hani Allah uykunda sana onları "az" göstermişti. Sana onları "çok" gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında elbette tartışmaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtarmıştı. Şüphesiz ki O, göğüslerin (kalplerin) özünü bilendir.
44. Hani (Allah) yapılması (gerekli) olan emri yerine getirmesi için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman size onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Bütün işler, yalnızca Allah'a döndürülecektir.
45. Ey iman edenler! (Daha önce size savaş açan) herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman dayanıklı olun[1] ve Allah'ı çok hatırlayın[2] ki kurtulasınız!
46. Allah'a ve Elçisine itaat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da gücünüz gider.[1] Sabredin (direnç gösterin)! Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.
47. Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (saldıran kâfirler) gibi olmayın! Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.
48. Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve "Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur; şüphesiz ki ben de sizin yardımcınızım!" demişti. Ne zaman ki iki ordu birbirini görünce (şeytan) iki topuğunun üzerine geriye dönmüş ve "Şüphesiz ki ben sizden uzağım; şüphesiz ben sizin göremediğinizi görüyorum; gerçek şu ki ben Allah'tan korkuyorum.[1] Allah'ın azabı şiddetlidir." demişti.
49. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, (Bedir'e giden müslümanlar için) "Bunları dinleri aldatmış!" diyorlardı.[1] (Oysa) kim Allah'a güvenirse,[2] şüphesiz ki Allah güçlüdür, doğru hüküm verendir.
50. Hani melekler[1] yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın yakıcı azabı!" (diyerek) o kâfir olanların canlarını alırken onları bir görseydin!
51. İşte bu, ellerinizin öne sunduğu şeyler yüzündendir. Şüphesiz ki Allah kullarına asla haksızlık edici değildir.[1]
52. (Bunların durumu) tıpkı Firavun'un ailesi (destekçileri) ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. (Onlar da) Allah'ın ayetlerini inkâr etmişlerdi de Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, azabı şiddetli olandır.[1]
53. Bunun sebebi, bir toplum kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah'ın onlara verdiği nimeti değiştirmemesi ve şüphesiz ki Allah'ın duyan ve bilen olmasıdır.[1]
54. (Bunların durumu) tıpkı Firavun'un ailesi (destekçileri) ve onlardan öncekilerin durumu gibidir.[1] Onlar Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı; biz de onları günahları nedeniyle helak etmiş[2] ve Firavun'un ailesini (destekçilerini denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimdiler.
55. Şüphesiz ki Allah katında canlıların en kötüsü, kâfir olanlardır. (Çünkü) onlar, iman etmezler.[1]
56. Kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında takvâlı (duyarlı) davranmayıp sözleşmelerini bozanlar(a gelince),
57. Savaşta onları yakalarsan, onları darmadağın et ki arkalarından gelenler için (gerçeği) hatırlamaları noktasında (bir ders olsun).
58. (Antlaşma yaptığın) bir kavmin ihanet etmesinden korkarsan, sen de (onlarla yaptığın antlaşmayı) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir! Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez.
59. Kâfir olanlar (Allah'ı) geçtiklerini (azaptan kurtulduklarını) sanmasınlar! Şüphesiz ki onlar, (bizi) aciz bırakamazlar.[1]
60. Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın ki[1] onunla Allah'ın düşman(lar)ını, sizin düşman(lar)ınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği diğerlerini korkutursunuz. Allah yolunda ne infak ederseniz (verirseniz) size eksiksiz ödenir; siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.[2]
61. Onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona (barışa) yanaş ve Allah'a güven! Şüphesiz ki yalnızca O duyandır, bilendir.
62. Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.[1]
63. (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir.[1] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.
64. Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter!
65. Ey Peygamber! (Saldırıya karşılık) müminleri savaşa teşvik et! Sizden sabırlı yirmi (kişi) olursa, iki yüz (kâfir)e galip gelebilir. Sizden yüz (kişi) olursa, (gerçeği) anlamayan bir topluluk olmaları sebebiyle kâfir olanlardan bin (kâfir)e galip gelebilir.[1]
66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. Sizden sabırlı yüz (kişi) olursa, (onlardan) iki yüz (kâfir)e galip gelebilir. Sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin (kâfir)e galip gelebilir. Allah sabredenlerle beraberdir.[1]
67. Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıncaya (kesin bir zafere ulaşıncaya) kadar, (yanında) esirler bulundurmak yakışmaz.[1] Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, doğru hüküm verendir.
68. Allah tarafından (bir hüküm) geçmiş olmasaydı, aldığınız (ganimet)le ilgili size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
69. Artık elde ettiğiniz ganimetten temiz, helal olarak yiyin! Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
70. Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.[1]
71. Sana ihanet (etmek) isterlerse -ki daha önce Allah'a da ihanet etmişlerdi- ve Allah onlar nedeniyle (sana) imkân vermişti. Allah bilendir, doğru hüküm verendir.
72. Şüphesiz ki iman edip hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden (fedakârlık yapan muhacir)ler ve (onları) barındırıp yardım edenler (ensar) var ya, işte onlar birbirlerinin dostudur.[1] İman edip hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların sahiplenip korunmalarıyla ilgili hiçbir sorumluluk yoktur. Onlar din hakkında sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir toplum aleyhine olmaksızın[2] (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur.[3] Allah yapmakta olduğunuz her şeyi görendir.
73. Kâfir olanlar da birbirlerinin dostudur.[1] Siz onu (o dostluk birlikteliğini) yerine getirmezseniz,[2] yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.
74. İman edip Allah yolunda hicret ve cihad edenler (fedakârlık yapanlar), (muhacirleri) barındırıp yardım edenler (ensar) var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.
75. Sonradan iman edecek olan ve hicret edip sizinle birlikte cihad edecekler (fedakârlık yapacaklar) da sizdendir. Allah'ın kitabına göre yakınlık sahibi olanlar birbirlerine daha uygundur.[1] Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
Ayetbul | Kuran Mealleri | Quran | Mehmet Okuyan meali | Enfal suresi