5. Maide Suresi Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir

1. Ey iman edenler! Sözleşmeleri(n gereğini) yerine getirin![1] İhramlıyken avlanmayı helal saymamak üzere, size tilavet edilecekler (okunup aktarılacaklar) dışında kalan hayvanlar[2] sizin için helal kılındı. Şüphesiz ki Allah dilediği şekilde hükmeder.[3]
2. Ey iman edenler! Allah'ın sembollerine,[1] haram ay(lar)a, (hediye edilmiş) kurban(lar)a ve (onlardaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Saygın Ev'e (Kâbe'ye)[2] yönelmiş kişilere saygısızlık etmeyin! İhramdan çıkınca avlanın! Mescid-i Haram'dan sizi engelledikleri için bir topluma karşı öfke(niz) sizi haddi aşma suçuna sevk etmesin![3] İyilik ve takvâ (duyarlılık) üzerine yardımlaşın; günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın! Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Şüphesiz ki Allah azabı şiddetli olandır.
3. (Şunlar) size haram kılınmıştır: Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen[1] (hayvanlar); -(ölmeden yetişip) kestikleriniz hariç-, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) dövül(üp öldürül)müş, (yukarıdan) yuvarlan(ıp öl)müş, boynuzlan(ıp öl)müş (hayvanlar ile) yırtıcıların yediği (öldürdüğü hayvanlar) ve dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış (hayvanlar).[2] Bunlar yoldan çıkmaktır. Kâfir olanlar bugün sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmiştir. Artık onlara saygınlık yakıştırmayın; bana saygı duyun! Bugün, sizin için dininizi olgunlaştırdım, üzerinize nimetimi tamamladım.[3] Sizin için din olarak İslam'ı uygun gördüm.[4]Kim gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık hâlinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
4. Kendileri için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar. De ki: "Bütün temiz şeyler[1] ve Allah'ın size öğrettiğinden kendilerine öğretip eğitilmiş (hâle getirdiğiniz) av hayvanlarının ele geçirdiği şeylerden (oluşan avlar da) size helal kılınmıştır. (Onların) sizin için tutup yakaladıklarından yiyin ve üzer(ler)ine Allah'ın adını hatırlayın![2] Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Şüphesiz ki Allah hesabı hızlı olandır."
5. Bugün, size temiz şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecek(ler)i size helaldir; sizin yiyecek(ler)iniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan namuslu olanlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu kadınlar[1] da mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir. Kim inanmayı inkâr ederse elbette yaptıkları boşa gitmiştir ve o, ahirette kaybedenlerdendir.
6. Ey iman edenler! Salâta[1] (namaza) kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi (kollarınızı) yıkayın; başlarınızı ve aşık kemiklerine kadar ayaklarınızı mesh edin! Cünüp olduysanız temizlenin (yıkanın)! Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara (cinsel olarak) dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız, o zaman temiz bir toprak arayın ve yüzlerinizi de ellerinizi de ondan (onunla) mesh edin![2] Allah size herhangi bir güçlük (çıkarmak) istemez[3] fakat sizi tertemiz kılmak ve size (verdiği) nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.[4]
7. Allah'ın size olan nimetini, "İşittik ve itaat ettik!" dediğiniz zaman sizi bununla bağladığı (O'na verdiğiniz) sözü hatırlayın ve Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Şüphesiz ki Allah göğüslerin (kalplerin) özünü bilendir.
8. Ey iman edenler! Allah için şahitlik edenler olarak adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun![1] Bir topluma (karşı) öfke(niz) sizi adaletsizlik suçuna sevk etmesin![2] Adil olun! O (adil davranmak), (Allah'a karşı) takvâlı (duyarlı) olmaya daha yakın (bir davranış)tır.[3] Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.[4]
9. Allah iman edip iyi işler yapanlara bağışlanma ve büyük bir ödül vadetmiştir.
10. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem halkıdır.[1]
11. Ey iman edenler! Allah'ın size olan (şu) nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti.[1] Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! Müminler yalnızca Allah'a güvensinler!
12. Yemin olsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı.[1] (Yönetici olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik (görevlendirmiştik).[2] Allah onlara şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı doğru kılar, zekâtı verir,[3]elçilerime inanır, onları destekler ve Allah'a güzel borç[4] verirseniz, şüphesiz ki sizin kötülüklerinizi örtecek ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğim. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse elbette doğru yoldan sapmış olur."
13. Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetlemiş ve kalplerini katılaştırmıştık. Onlar, kendilerine hatırlatılan (Tevrat'tan) paylarını unutarak kelimelerin yerlerini değiştirirler.[1] İçlerinden azı hariç, onlardan daima bir ihanet göreceksin. (Yine de) sen onları affet ve (onları) hoşgör! Şüphesiz ki Allah güzel davrananları sever.
14. "Biz hristiyanlarız." diyenlerden de kesin söz almıştık[1] fakat onlar kendilerine hatırlatılan (İncil'den) paylarını unutmuşlardı. (Bu sebeple) kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin salmıştık.[2] Allah ileride (mahşerde) onlara (dünyada) yapıp ettiklerini bildirecektir.
15. Ey kitap ehli! Elbette size gelen Elçimiz,[1] kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklıyor; birçoğunu da geçiyor. Elbette size Allah'tan bir nûr[2] (ışık) ve apaçık bir kitap gelmiştir.
16. Allah, rızasını gözeteni onunla (Kur'anla) esenlik yollarına ulaştırır; onları buyruğu gereği karanlıklardan aydınlığa çıkarır[1] ve onları doğru yola ulaştırır.
17. "Şüphesiz ki Allah -işte o- Meryem oğlu Mesih (İsa)'dır!" diyenler elbette kâfir olmuşlardır.[1] De ki: "(Allah) Meryem oğlu Mesih (İsa)'yı, annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helak etmek isterse Allah'a karşı kimin elinde bir şey var ki![2] Göklerin, yerin ve ikisi arasında ne varsa hepsinin otoritesi yalnızca Allah'a aittir. Dilediğini yaratır. Allah her şeye gücü yetendir."
18. (Bazı) yahudi ve hristiyanlar "Biz Allah'ın çocukları ve sevgilileriyiz!" demişlerdi. De ki: "(Öyleyse) günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. (Allah) dileyeni (layık gördüğünü) bağışlar; dileyene (layık gördüğüne) de azap eder.[1] Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin otoritesi yalnızca Allah'a aittir. Dönüş de yalnızca O'nadır."
19. Ey kitap ehli! (Kıyamet günü) "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi." dersiniz diye elçilerin arası kesildiği[1] sırada (gerçekleri) açıklamakta olan Elçimiz size geldi. Size elbette bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye gücü yetendir.
20. Hani Musa, kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın! Zira O, içinizden peygamberler görevlendirmiş ve sizi hükümdarlar kılmıştı. Âlemlerden (insanlardan) hiç kimseye vermediğini size vermişti.[1]
21. Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı (vadettiği) kutsal toprağa[1] girin ve arkanıza dönmeyin! Yoksa kaybedenler olarak dönmüş olursunuz."
22. Onlar şu cevabı vermişlerdi: "Ey Musa! Orada zorba bir toplum var.[1] Onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz."
23. (Allah'tan) korkanlar içinden Allah'ın kendilerine lütufta bulunduğu iki adam şöyle demişti: "Onların üzerine (yanlarına) kapıdan girin! Oraya girdiğinizde (artık) şüphesiz ki siz galip gelirsiniz. Müminlerseniz yalnızca Allah'a güvenin!"
24. (İsrailoğulları) "Ey Musa! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, savaşın! Biz burada oturacağız!" demişlerdi.
25. (Musa) "Rabbim! Ben kendim ve kardeşimden başkasına sahip (hâkim) olamıyorum; bizimle, yoldan çıkmış bu toplumun arasını ayır!" demişti.
26. (Allah) "Orası (kutsal toprak) onlara kırk sene yasaklanmıştır. (Bu sürede) yeryüzünde (o topraklarda) şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen yoldan çıkmış o toplum için üzülme!" demişti.
27. Onlara, iki âdemoğlunun[1] (şu) haberini gerçek olarak tilavet et (okuyup aktar): Hani birer kurban sunmuşlardı da birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kabul edilmeyen kişi, diğerine) "Şüphesiz ki seni öldüreceğim." demişti. Diğeri de şöyle demişti: "Allah sadece muttakîlerden (duyarlı olanlardan) kabul eder.
28. Şüphesiz ki sen öldürmek için bana elini uzatsan (bile), ben sana öldürmek için asla el uzatacak değilim. Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.
29. Şüphesiz ki ben hem benim günahımı[1] hem de kendi günahını yüklenip senin ateş halkından olmanı istiyorum! Zalimlerin cezası işte budur."
30. Sonunda nefsi onu, kardeşini öldürmeye itmiş ve onu öldürmüş; bu yüzden de kaybedenlerden olmuştu.
31. (Ardından) Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga göndermişti. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar ol(amay)ıp kardeşimi gömmekten âciz mi oldum!"[1] demiş ve pişmanlık duyanlardan olmuştu.
32. İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: "Kim bir cana karşılık olmaksızın yani yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın, (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir cana hayat verirse (onun canını kurtarırsa) bütün insanlara hayat vermiş (onları kurtarmış) gibi olur."[1] Elçilerimiz onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Sonra, onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya kaçmaktadır.
33. Allah'a ve Elçisine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk için çalışanların cezası ancak ve ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya döneklikleri nedeniyle ellerinin ve ayaklarının kesilmesi[1] ya da (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, onlar için dünyadaki rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
34. (Ancak), siz onlara güç yetirmeden (kendilerini yenmeden) önce tevbe edenler hariç! Bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
35. Ey iman edenler! Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun! O'na yol[1] arayın ve (Allah) yolunda cihad edin (fedakârlık yapın) ki kurtulasınız.
36. Şüphesiz ki kâfir olanlar, yeryüzündeki her şey ve bununla bir o kadarı daha kendilerinin olsa ve kıyamet gününün azabından dolayı onu fidye vermek isteseler de onlardan (asla) kabul edilmemiş (olacak)tır.[1] Onlar için elem verici bir azap vardır.
37. Ateşten çıkmak isteyecekler fakat onlar oradan asla çıkamayacaklar.[1] Onlar için kalıcı bir azap vardır.[2]
38. Hırsızlık yapan erkek ve kadının, elde ettiklerine karşılık ve Allah'tan ibretlik bir ceza olmak üzere ellerini kesin! Allah güçlüdür, doğru hüküm verendir.
39. Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve kendini düzeltirse elbette Allah onun tevbesini kabul eder.[1] Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.[2]
40. Göklerin ve yerin otoritesinin yalnızca Allah'a ait olduğunu bilmez misin? (Allah) dileyene (layık gördüğüne) azap eder; dileyeni (layık gördüğünü) de bağışlar.[1] Allah her şeye gücü yetendir.
41. Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla "İnandık." diyen kişilerden ve sürekli olarak yalana kulak veren, sana gelmeyen (bazı) kişileri can kulağıyla dinleyen yahudilerin bir kısmından küfürde koşuşanlar(ın hâli) seni üzmesin! Onlar, kelimelerin yerlerini değiştirirler. (Onlar) "Size şu verilirse hemen alın; o verilmezse sakının!" derler. Allah o kişinin fitnesini (azabını) isterse, sen Allah'a karşı onun için hiçbir şey yapamazsın. Onlar, kalplerini Allah'ın temizlemek istemediği kişilerdir.[1] Onlar için dünyada rezillik vardır; onlar için ahirette de büyük bir azap vardır.
42. Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver; ister onlardan yüz çevir! Onlardan yüz çevirirsen sana asla zarar veremezler. Hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet! Şüphesiz ki Allah adil olanları sever.[1]
43. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu hâlde[1] seni nasıl hakem tayin ediyorlar ve sonra bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar! Onlar, asla inanmış değildir.
44. İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı biz indirdik.[1] (Allah'a) teslim olmuş peygamberler, yahudiler(e ait davalarda) onunla (Tevrat ile) hükmederler(di). Allah'ın Kitabı'nı korumakla görevlendirildikleri için Rablerine teslim olmuş kişiler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi de ona (Tevrat'ın hak olduğuna) şahitti. (Ey hâkimler)! İnsanlardan korkmayın; bana saygı duyun! Ayetlerimi az bir değer karşılığında satmayın! Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
45. Orada (Tevrat'ta) onlara şöyle yazmıştık: "Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o, kefaret (bir günahı örtme sebebi) olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir."
46. Önündeki (kendinden önce gelen) Tevrat'ı(n aslını) doğrulayıcı olarak onların (peygamberlerin) izleri üzerine Meryem oğlu İsa'yı arkalarından göndermiştik. Ona, içinde hidayet ve nûr bulunan, önündeki Tevrat'ı(n aslını) doğrulayıcı, muttakîlere (duyarlı olanlara) bir rehber ve öğüt olmak üzere İncil'i vermiştik.
47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsin! Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.[1]
48. Sana da daha önceki Kitabı(n aslını) doğrulayıcı ve onu koruyucu olarak Kitabı (Kur'an'ı) bir amaç ile indirdik. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet! Sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma! Hepiniz için bir kanun ve bir yol belirledik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı[1] fakat size verdiği imkânlarla sizi denemek için (böyle yaptı).[2] İyiliklerde yarışın! Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. (Allah) hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n içyüzünü) size bildirecektir.
49. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarıyla ilgili olarak onlara karşı dikkatli ol! (Verdiğin hükümden) yüz çevirirlerse, bil ki Allah ancak günahlarının bir kısmı sebebiyle onlara sıkıntı vermek ister. İnsanların birçoğu yoldan çıkmışlardır.
50. (Yoksa) onlar, (İslam öncesi) Cahiliye hükmünü mü arıyorlar![1] Kesin bir şekilde inanan bir toplum için hüküm konusunda Allah'tan daha güzel kim olabilir ki![2]
51. Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin![1] (Zira) onlar, birbirinin dostudurlar.[2] İçinizden onları dost edinen kişi şüphesiz ki onlardan olmuş olur. Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz.
52. Kalplerinde hastalık bulunanların "Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir zafer veya katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.
53. İman edenler "Bunlar mıdır (bize gelip de) ‘Şüphesiz ki sizinle beraberiz!' diye bütün güçleriyle yemin edenler?" diyecekler. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de kaybedenlerden olmuşlardır.
54. Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse,[1] (bilsin ki) Allah kendilerini sevdiği, onların da O'nu (Allah'ı) sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü,[2] (ayrıca) Allah yolunda cihad eden (fedakârlık yapan) ve kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirecektir.[3] Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine (layık olana) verir. Allah (imkânları) geniş olandır, bilendir.
55. Sizin dostunuz yalnızca Allah, Elçisi ve boyun eğerek namazı kılan ve zekâtı veren müminlerdir.[1]
56. Kim Allah'ı, Elçisini ve iman edenleri dost edinirse, galip gelecek olanlar şüphesiz ki yalnızca Allah'ın tarafında olanlardır.[1]
57. Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin![1] Müminlerseniz Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun!
58. Salât'a[1] (ibadete) çağırdığınız zaman onu alay ve oyun edinirler. Bu (davranış), onların düşünmeyen bir toplum olmalarındandır.
59. (Onlara) şöyle de: "Ey kitap ehli! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden nefret ediyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kişilersiniz."
60. De ki: "Allah katında yeri bundan daha (feci olan asıl) kötülüğü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından (ahlaken âdeta) maymunlar,[1] domuz (gibi olan)lar ve Tağut (azgın) denen müşrik(ler var ya) yeri en kötü olan ve doğru yoldan tamamen sapanlar işte bunlardır."
61. Size geldiklerinde (yanınıza) inkârla girip yine inkârla çıktıkları hâlde "İnandık!" derler.[1] (Oysa) Allah onların içlerinde gizlemiş oldukları şeyleri çok iyi bilendir.
62. Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür!
63. Kendilerini Rabbe adayanlar ve din âlimleri, günah olan sözleri söylemek ve haram yemekten onları engelleseydi (sakındırsaydı) ya![1] İşledikleri (fiiller) ne kötüdür!
64. Yahudiler "Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır)!" dediler. Dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lanet olasıcalar! Aksine (Allah'ın) iki eli[1] de açıktır; dilediği şekilde verir. Şüphesiz ki sana Rabbinden indirilen (mesajlar), çoğunun azgınlığı ve küfrünü artıracaktır. Aralarına, kıyamet gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve kin bıraktık. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür.[2] (Böyleyken yine de) onlar, yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.
65. Kitap ehli iman edip takvâlı (duyarlı) olsalardı,[1] elbette onların (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere koyardık.
66. Onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur'an'ı) tam olarak uygulasalardı, şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayaklarının altından (verilen pek çok nimet) yerlerdi.[1] Onlardan aşırılığa kaçmayan bir topluluk vardır;[2] (fakat) çoğunun yaptıkları ne kötüdür!
67. Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et![1] (Bunu) yapmazsan O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni (inkârcı) insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah o kâfirler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz.[2]
68. De ki: "Ey Kitap ehli! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni (Kur'an'ı) uygulayıncaya kadar (doğru) bir şey üzerinde değilsiniz.[1] Şüphesiz ki sana Rabbinden indirilen (mesajlar), çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme!"
69. Şüphesiz ki iman edenler, yahudi olanlar, sabiiler[1] ve hristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman edip iyi işler yaparsa onlara hiçbir korku yoktur; onlar üzülmeyecek de.[2]
70. Şüphesiz ki İsrailoğulları'ndan sağlam bir söz almış[1] ve onlara elçiler göndermiştik. Ne zaman elçi onlara nefislerinin arzu etmediğini (hükümler) getirse (onların) bir kısmını yalanlıyor, bir kısmını da öldürüyorlar(dı).[2]
71. Bir fitne (imtihan) olmayacak sanmışlar da kör ve sağır kesilmişlerdi.[1] Sonra Allah tevbelerini kabul etmişti; ardından içlerinden çoğu yine kör ve sağır kesilmişti. Allah onların yapmakta olduklarını görendir.
72. "Şüphesiz ki Allah -işte o- Meryem oğlu Mesih (İsa)'dır!" diyenler elbette kâfir olmuşlardır.[1] (Oysa) Mesih (İsa), "Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!"[2] demişti. (Bilin ki) kim Allah'a ortak koşarsa elbette Allah ona cenneti haram kılmıştır;[3] onun barınağı ateştir ve zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
73. "Şüphesiz ki Allah, üçün üçüncüsüdür!"[1] diyenler de şüphesiz ki kâfir olmuşlardır. (Oysa) tek bir ilahtan (Allah'tan) başka ilah yoktur. Söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara elem verici bir azap dokunacaktır.
74. (Hâlâ) bağışlanma dileyerek Allah'a tevbe etmeyecekler mi?[1] Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
75. Meryem oğlu Mesih (İsa) sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler elbette geçmiştir. Annesi de çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi.[1] Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz; sonra bak ki nasıl da (gerçeklerden) döndürülüyorlar!
76. De ki: "Allah'ın peşi sıra sizin için yarar ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz!" Allah -evet yalnızca O- duyandır, bilendir.
77. De ki: "Ey Kitap ehli! Haksız olarak dininizde aşırıya kaçmayın![1] Daha önceden sapmış olan, birçoğunu saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir toplumun heveslerine uymayın!"
78. İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmiştir.[1] Bunun sebebi, (ilahî mesajlara) isyan etmiş ve hadlerini aşmış olmalarıdır.
79. Onlar, işledikleri (kötülükler)den, birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı.[1] Yaptıkları ne kötüdür!
80. Onlardan çoğunun, kâfir olanlarla dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için hazırladığı şey ne kötüdür! (Bu yüzden) Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalıcıdır!
81. Onlar Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi fakat çoğu yoldan çıkmışlardır.
82. İman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisini elbette yahudiler ve şirk koşanlar olarak bulacaksın. Onlar (inkârcılar) içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da elbette "Biz hristiyanlarız!" diyenleri bulacaksın.[1] Bunun sebebi şüphesiz ki onların içinde keşişlerin ve rahiplerin bulunması ile onların kibirli davranmamasıdır.
83. Elçiye indirileni duydukları zaman, tanıdıkları gerçeklerden dolayı gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün.[1] Derler ki: "Rabbimiz! İman ettik, bizi (gerçeğe) şahit olanlarla birlikte yaz!
84. Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken Allah'a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyecekmişiz ki!"[1]
85. Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetleri ödül olarak vermiş (olacak)tır. Güzel davrananların karşılığı işte budur.
86. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem halkıdır.
87. Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın ve aşırı gitmeyin![1] Şüphesiz ki Allah aşırıları sevmez.
88. Allah'ın size verdiği rızıktan temiz helal olarak yiyin[1] ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'a karşı takvâlı olun!
89. Allah sizi (kasıtsız) yeminlerinizdeki boş sözlerle ilgili sorumlu tutmaz fakat bir şeye bağladığınız (kasıtlı) yeminlerden sorumlu tutar.[1] (Bozduğunuz zaman) kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek veya onları giydirmek[2] ya da bir köle azat etmektir. (Bunları) bulamayan kişinin üç gün oruç tutması (gerekir). Yemin ettiğiniz zaman (yemini bozduğunuz zaman) yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (bozmayın)! Allah şükredesiniz diye ayetlerini size işte böyle açıklıyor.
90. Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal (şans) okları şeytanın işinden bir pisliktir.[1] Ondan (o pis şeylerden) uzak durun ki kurtulasınız.
91. Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza yalnızca düşmanlık ve kin sokmak, (dahası), sizi Allah'ı hatırlamaktan ve salâttan (ibadetten) alıkoymak ister. (Artık bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
92. Allah'a itaat edin, Elçi'ye de itaat edin[1] ve (kötülüklerden) sakının! (İtaatten) yüz çevirirseniz, bilin ki elçimize (düşen görev), sadece apaçık tebliğdir.
93. Takvâlı (duyarlı) olup iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra (yine) takvâlı (duyarlı) olup iman ettikleri, sonra da (bunu devam ettirerek) takvâlı (duyarlı) olup güzel davrandıkları sürece (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı iman edip iyi işler yapanlara herhangi bir vebal yoktur.[1] Allah güzel davrananları sever.
94. Ey iman edenler! Elbette Allah (hac veya umre için ihramlıyken) ellerinizin ve mızraklarınızın ulaşacağı bir avlanma ile (onu yasak ederek) sizi dener. Sonunda Allah, yalnız bir durumdayken kendisinden kimin korktuğunu bil(dir)ecektir.[1] Kim bundan sonra haddi aşarsa onun için elem verici bir azap vardır.
95. Ey iman edenler! İhramlıyken av hayvanı öldürmeyin! İçinizden kim onu kasten öldürürse cezası, içinizden adil iki kişinin kararıyla, avlanılan hayvana denk, Kâbe'ye varacak (hediye) bir kurban göndermek veya yoksulları doyurmaktan (ibaret) bir kefarettir ya da onun dengi oruç (tutmaktır) ki işinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir.[1] Kim (suça) dönerse Allah da ondan intikamını alır. Allah güçlüdür, intikam sahibidir.[2]
96. Hem size hem de yolculara yarar sağlamak üzere deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılındı. Huzurunda toplanacağınız Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun!
97. Allah; Kâbe'yi yani o Saygın Ev'i, haram ay(lar)ı, (hacdaki hediye) kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları insanlar için bir kıyam (diriliş vesilesi) kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir.
98. Bilin ki Allah'ın cezalandırması şiddetlidir; (ayrıca) Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
99. Elçiye düşen, sadece tebliğdir.[1] Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.[2]
100. De ki: "Pisliğin çokluğu sana cazip gelse de pis ile temiz bir olmaz. Ey öz akıl sahipleri! Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun ki kurtulasınız."
101. Ey iman edenler! Size açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın![1] Kur'an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Bildirmediğine göre) Allah onları affetmiştir.[2] Allah çok bağışlayandır, hoşgörülüdür.
102. Elbette sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da bunları inkâr eder olmuştu.
103. Allah bahîrah, sâibeh, vasîleh ve hâm[1] diye bir şey (haram) kılmamıştır. Fakat kâfir olanlar, Allah'a yalan uydurur. Onların çoğu akıl etmez.
104. Onlara "Allah'ın indirdiğine (kitaba) ve Elçi'ye gelin!" dendiği zaman, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter!" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?[1]
105. Ey iman edenler! Siz kendinize bakın![1] Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır; O da size (dünyada) yapmış olduğunuz her şeyi (mahşerde) bildirecektir.
106. Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca, vasiyet esnasında içinizden adalet sahibi iki kişi aranızda şahitlik etsin![1] Veya yeryüzünde yolculuktayken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan başka iki kişi (şahit olsun)! Şüpheye düşerseniz o iki şahidi salâttan (ibadetten) sonra durdurup "Akraba (menfaatine) de olsa bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemeyeceğiz; (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz." diye Allah'a yemin ettirirsiniz.
107. Bunların (iki şahidin) günah işledikleri anlaşılırsa, haklarına tecavüz edilen (mağdur durumdaki)lerden diğerlerinin yerine geçecek çok daha uygun başka iki kişi onların yerini alır. (Bu iki kişi) "Doğrusu bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha doğrudur; biz (kimsenin hakkına) tecavüz etmedik; aksi takdirde biz de elbette zalimlerden oluruz." diye Allah'a yemin ederler.
108. Bu (usul), şahitliği gerektiği şekilde yapmaya[1] veya yeminlerinden sonra, yeminlerin reddedilmesinden korkmalarına daha uygundur. Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun ve (O'nu) dinleyin! Allah yoldan çıkanlar topluluğunu doğru yola ulaştırmaz.[2]
109. Allah'ın elçileri toplayıp da "Size ne cevap verildi?" dediği gün[1] "Bizim hiçbir bilgimiz yok; şüphesiz ki gizlilikleri bilen ancak sensin sen"[2] demiş (olacaklar)dır.[3]
110. Allah o zaman şöyle diyecektir: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimet(ler)imi hatırla! Hani seni Kutsal Ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; sen beşikteyken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun.[1] Sana Kitab'ı (okuyup yazmayı), hikmeti (doğru hüküm verme yeteneğini), Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan bir kuşun benzeri gibi (sûret) yapıyordun da ona üflüyordun; o da benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Benim iznimle körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.[2] Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim. Kendilerine apaçık deliller getirdiğin zaman içlerinden kâfir olanlar "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir!" demişlerdi.[3]
111. Hani Havarilere[1] "Bana ve elçime iman edin!" diye vahyetmiştim[2] (bildirmiştim). Onlar da "İman ettik, bizim Allah'a teslim olmuş kişiler (Müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol!" demişlerdi.
112. Hani Havariler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" diye sormuşlardı. O (İsa) da "İman etmiş kişilerseniz Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun." cevabını vermişti.
113. Onlar "Ondan yiyelim, kalplerimiz rahat olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona şahitler olmak istiyoruz." demişlerdi.
114. Meryem oğlu İsa şöyle dua etmişti: "Allah'ım! Rabbimiz! Bize hem bizim hem de öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir delil olacak şekilde gökten bir sofra indir! Bizi rızıklandır! Sen rızık verenlerin en hayırlısısın."
115. Allah da şöyle demişti: "Şüphesiz ki ben onu size indirebilirim; (ama) bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, âlemlerde kimseye etmediğim azabı ona ederim!"
116. Hani Allah "Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara ‘Beni ve annemi, Allah'ın peşi sıra iki ilah edinin!' diye sen mi dedin?" dediği zaman, (İsa) "(Haşa)! Sen yücesin. Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Ben onu söyleseydim sen onu elbette bilirdin. Sen bendekini bilirsin, (oysa) ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki gizlilikleri bilen ancak sensin sen." demiş (olacak)tır.[1]
117. "Ben onlara, yalnızca senin bana emrettiğin (şu esası) söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!'[1] İçlerinde bulunduğum sürece durumlarına şahittim. Beni vefat ettirince[2] artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şahitsin.
118. Onlara azap edersen şüphesiz ki onlar, senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Onları bağışlarsan şüphesiz ki güçlü ve doğru hüküm veren yalnızca sensin."[1]
119. Allah şöyle demiş (olacak)tır: "Bu(gün), doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür. Onlara, içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah kendilerinden razı, onlar da O'ndan memnun olmuşlardır.[1] İşte bu, büyük kurtuluştur."
120. Göklerin, yerin ve içindekilerin otoritesi yalnızca Allah'a aittir. O, her şeye gücü yetendir.
Ayetbul | Kuran Mealleri | Quran | Mehmet Okuyan meali | Maide suresi