27. Neml Suresi Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir

1. Tâ. Sîn.[1] İşte şu(nlar) Kur'an'ın ve apaçık Kitabın ayetleridir.[2]
2. (Kur'an) müminler için bir rehber ve müjdedir.
3. Onlar namazı kılar, zekatı verir ve ahirete de kesin bir şekilde inanırlar.[1]
4. Ahirete inanmayanların işlerini, kendilerine süslü gösterdik; bocalayıp duruyorlar.
5. İşte onlar, azabı en kötü olanlardır; ahirette en çok kaybedecek olanlar da onlardır.
6. Şüphesiz ki Kur'an doğru hüküm veren, bilen (Allah) tarafından sana vahyedilmektedir.
7. Hani Musa ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş gördüm. Size oradan bir haber getireceğim veya ısınacağınız bir kor getireceğim."
8. Oraya geldiğinde (kendisine) şöyle seslenilmişti: "Ateşin yanındakiler ve çevresindekiler bereketli kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah yücedir.
9. Ey Musa! Güçlü, doğru hüküm veren Allah, benim ben!
10. Asanı (yere) bırak!"[1] Onu yılan gibi depreşir görünce, arkasına bakmadan geri dönmüştü. (Ona şöyle söylenmişti): "Ey Musa! Korkma! Çünkü benim huzurumda elçiler korkmaz.
11. Ancak haksızlık edip sonra da işlediği kötülüğün ardından güzel davranan kişi (bilsin ki) ben çok bağışlayanım; çok merhametliyim.[1]
12. Elini koynuna sok ki kusursuz bembeyaz çıksın![1] (Sen de) dokuz delil (mucize)[2] ile Firavun'a ve kavmine (git)! Çünkü onlar, yoldan çıkmış bir topluluk oldular.
13. Gerçeği ortaya koyucu delillerimiz kendilerine gelince ‘Bu, apaçık bir büyüdür!' demişlerdi.
14. Kendileri bu delillere kesin olarak inandıkları hâlde, haksızlık ve kibirleri nedeniyle onları inkâr etmişlerdi.[1] Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!"
15. Yemin olsun ki biz Davud'a[1] ve Süleyman'a[2] bir ilim vermiştik; (onlar) "Bizi mümin kullarından birçoğuna üstün[3] kılan Allah'a hamd (övgü) olsun." demişlerdi.
16. Süleyman, Davud'a mirasçı olmuş ve şöyle demişti: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize (yararlı) her şeyden (pay) verildi." Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.
17. Süleyman için cinden, insandan ve kuştan oluşan orduları toplanmıştı; hepsi düzenli olarak sevk ediliyor(du).[1]
18. Sonunda Karınca Vadisi'ne[1] geldikleri zaman bir karınca[2] "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin! Süleyman ve ordusu, farkına varmadan sizi ezmesin!" demişti.
19. (Süleyman, karıncanın) sözünden dolayı neşeyle tebessüm etmiş ve şöyle demişti: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimet(ler)e şükretmemde ve razı olacağın iyi iş(ler) yapmamda beni başarılı kıl! Beni merhametinle iyi kullarının arasına kat!"
20. (Süleyman) kuşları denetlemiş ve "Neden Hüdhüd'ü göremiyorum?[1] Yoksa kayıplardan mı oldu?
21. Şüphesiz ki ya onu şiddetli bir şekilde cezalandıracağım veya onu keseceğim[1] ya da bana apaçık bir delil (mazeret) getirecek!" demişti.
22. Çok geçmeden (Hüdhüd) gelmiş ve şöyle demişti: "Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sebe'den sana kesin bir haber getirdim.
23. Kendisine her şeyden (bolca) verilmiş ve büyük de bir tahtı olan bir hanımı[1] (Belkıs'ı) onları yönetir buldum.
24. Onu ve kavmini, Allah'ın peşi sıra güneşe secde eder buldum. Şeytan, yaptıkları işleri kendilerine süslü göstermiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Onlar doğru yolu bulamıyorlar.
25. (25, 26) (Oysa) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen, (asıl en) büyük tahtın sahibi, kendisinden başka ilah olmayan Allah'a secde etmeleri gerekmez mi?"[1]
26. (25, 26) (Oysa) göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen, (asıl en) büyük tahtın sahibi, kendisinden başka ilah olmayan Allah'a secde etmeleri gerekmez mi?"[1]
27. (Süleyman, Hüdhüd'e) şöyle demişti: "Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, bakacağız.
28. Şu mektubumu[1] götür ve kendilerine ver; sonra (kenara) çekil de ne sonuca varacaklarına bak!"
29. (29, 30, 31) (Belkıs) "Ey yöneticiler! Bana Süleyman'dan gelen, ‘Rahmân, Rahîm olan Allah'ın adıyla' diye (başlayan ve) ‘Bana baş kaldırmayın; teslim olarak bana gelin!' (mesajını içeren) çok değerli bir mektup gönderildi." demişti.
30. (29, 30, 31) (Belkıs) "Ey yöneticiler! Bana Süleyman'dan gelen, ‘Rahmân, Rahîm olan Allah'ın adıyla' diye (başlayan ve) ‘Bana baş kaldırmayın; teslim olarak bana gelin!' (mesajını içeren) çok değerli bir mektup gönderildi." demişti.
31. (29, 30, 31) (Belkıs) "Ey yöneticiler! Bana Süleyman'dan gelen, ‘Rahmân, Rahîm olan Allah'ın adıyla' diye (başlayan ve) ‘Bana baş kaldırmayın; teslim olarak bana gelin!' (mesajını içeren) çok değerli bir mektup gönderildi." demişti.
32. (Belkıs:) "Ey yöneticiler! Bu işimde bana bir fikir verin! Bana şahit oluncaya (çözüm üretinceye) kadar[1] hiçbir işe kesin karar vermeyeceğim." demişti.
33. (Yöneticiler) şöyle demişti: "Biz kuvvet sahibi ve şiddetli savaş bilen kişileriz. Emir senindir; artık ne emredeceğine sen karar ver!"
34. (Belkıs) şöyle demişti, "Hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orayı perişan eder ve halkının itibarlılarını alçaltırlar. (Herhâlde) onlar da böyle yapacaklar(dır).
35. Ben (şimdi) onlara bir hediye ile elçi göndereceğim; bakalım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler!"
36. (Elçiler, hediye ile) Süleyman'a gelince o şöyle demişti: "Siz bana mal (hediye) ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır. Hediyenizle (ben değil), aksine siz sevinirsiniz."[1]
37. (Ey elçi)! Kavmine dön (onlara de ki): "Kendilerine asla karşı koyamayacakları orduyla geleceğiz; onları aşağılanmış bir şekilde hor ve değersiz olarak oradan çıkaracağız."[1]
38. (Süleyman devamla) şöyle demişti: "Ey yöneticiler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmesinden önce hanginiz o (Belkıs)'ın tahtını bana getirebilir?"
39. Cinlerden bir ifrit[1] "Oturduğun yerden kalkmadan önce onu sana getiririm. Ben bu konuda güçlüyüm, güvenilirim!" demişti.
40. Kendisinde Kitaptan bir bilgi olan kimse ise "Gözünü açıp kapamadan önce onu ben sana getiririm!" demişti. (Süleyman, Belkıs'ın) tahtını yanında yerleşmiş görünce[1] şunu söylemişti: "Bu, şükür mü edeceğimi yoksa nankörlük mü yapacağımı denemek üzere Rabbimin (bana verdiği) iyiliklerindendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; kâfir olana gelince, Rabbim zengindir, cömerttir."[2]
41. (Süleyman) şöyle demişti: "Onun (denenmesi) için tahtını değiştirin; bakalım doğruyu bulabilecek mi, yoksa doğruyu bulamayanlardan mı olacak?"
42. (Belkıs oraya) gelince, kendisine "Senin tahtın da böyle mi?" denmiş, o da "Sanki o! Bu olaydan önce bize bilgi verilmiş ve biz müslümanlar olmuştuk." demişti.
43. Onu (Belkıs'ı), Allah'ın peşi sıra taptığı şeyler (gerçeklerden) alıkoymuştu. Şüphesiz ki o da inkârcı bir toplumdandı.
44. (Belkıs'a) "Saraya gir!" denmişti. O, (zemini) görünce derin bir su var sanmış ve ayaklarını açmıştı (eteğinin ucunu sıvamıştı). (Süleyman) "Bu, billurdan yapılmış bir köşk (zemini)dir"[1] deyince, (Belkıs) şunu söylemişti: "Rabbim! Şüphesiz ki ben (güneşe tapmakla) kendime yazık etmişim. Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
45. Yemin olsun ki "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) Semûd'a kardeşleri Salih'i (peygamber olarak) göndermiştik ve birdenbire birbiriyle çekişen iki gruba ayrılmışlardı.[1]
46. (Salih) şöyle demişti: "Ey kavmim! İyiliğin öncesinde niçin kötülüğ(ün gelmesin)e acele ediyorsunuz? Merhamete ulaştırılasınız diye Allah'tan bağışlanma dilesenize!"
47. (Kavmi) şöyle demişti: "Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık." (Salih ise) "Size gelen uğursuzluk (yapıp ettikleriniz nedeniyle) Allah katında(n gelmiş)tir. Aslında siz deneniyorsunuz." demişti.[1]
48. O şehirde bozgunculuk yapan ve ıslah etmeyen dokuzlu çete vardı.[1]
49. (Bu çete) Allah'a yeminleşerek birbirlerine şöyle demişlerdi: "Ona ve ailesine gece baskın yapıp (hepsini öldürelim); sonra da (Salih'in) dostu olan kişiye ‘Biz (Salih'in) ailesinin yok edilişini görmedik, gerçekten doğru söylüyoruz!' diyelim."
50. Onlar tuzak kurmuşlardı. Onlar farkına varmadan biz de (buna karşı) tuzak[1]kurmuştuk.[2]
51. Bak tuzaklarının sonu nasıl oldu! Onları da toplumlarını da toptan helak etmiştik!
52. İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleri![1] Gerçeği bilen bir toplum için şüphesiz ki bunda bir ders vardır.
53. İman edip takvâlı (duyarlı) davranmış olanları ise kurtarmıştık.
54. Lut'u da (peygamber olarak göndermiştik). Kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre o çirkinliği (hâlâ) yapıyor musunuz?
55. Siz, kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Doğrusu siz cahillikte devam eden bir topluluksunuz!"
56. Kavminin cevabı ise "Lut'un ailesini şehrinizden çıkarın; şüphesiz ki onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!" sözünden başka bir şey olmamıştı.
57. Bunun üzerine onu (Lut'u) ve ailesini kurtarmıştık. Hanımı hariç; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını uygun görmüştük.[1]
58. Üzerlerine büyük bir bela yağmuru yağdırmıştık. Uyarılanların (ama yola gelmeyenlerin) bela yağmuru ne de kötü (olmuştu)!
59. De ki: "Hamd (övgü) Allah'a, selam da seçkin kıldığı kullarına olsun!" Allah mı hayırlıdır; yoksa ortak koşma(ya çalıştıkları) mı?
60. (Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren (Allah) mı? Bir ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz güzel bahçeleri o (su) sayesinde yetiştirdik. Allah'la birlikte bir ilah mı (varmış)! Doğrusu onlar, (putları Allah'a) denk tutan bir topluluktur.[1]
61. (Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, (vadiler) arasında nehirler yaratan, yeryüzü için ağırlıklar yaratan[1] ve iki deniz arasına engel koyan[2] (Allah) mı? Allah'la birlikte bir ilah mı (varmış)! Doğrusu onların pek çoğu, gerçeği bilm(ek iste)miyorlar.
62. (Onlar mı hayırlı) yoksa kendine yalvardığında zorda kalana[1] cevap veren, sıkıntıyı açan (gideren) ve sizi yeryüzünün halifeleri (sorumluları olarak) görevlendiren (Allah) mı? Allah'la birlikte bir ilah mı (varmış)! Ne kadar da azınız (gerçeği) hatırlıyor!
63. (Onlar mı hayırlı) yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen (Allah) mı?[1]Allah'la birlikte bir ilah mı (varmış)! Allah onların ortak koştuklarından yücedir.
64. (Onlar mı hayırlı) yoksa yaratmaya başlayan, sonra onu iade (tekrar) eden,[1] gökten ve yerden sizi rızıklandıran (Allah) mı? Allah'la birlikte bir ilah mı (varmış)! De ki: "Doğruysanız kesin delilinizi getirin!"
65. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı (bilinemeyeni) bilemez."[1] Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.
66. Aksine ahiret hakkındaki bilgiler art arda kendilerine gelmesine rağmen, ondan şüphelenmeye devam etmektedir; ahiretten yana da kördürler.
67. Kâfir olanlar şöyle demişlerdi: "Biz ve atalarımız toprak olduğumuz zaman, gerçekten (diriltilip topraktan) mı çıkartılacağız![1]
68. Şüphesiz ki bu, daha önce bize de atalarımıza da vadedilmişti. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."[1]
69. (Onlara) de ki: "Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonu nasıl olmuş, bakın!"[1]
70. Onlardan dolayı üzülme;[1] kurmakta oldukları tuzaklar yüzünden sıkıntı içinde olma!
71. "Doğruysanız o vaat (Son Saat) ne zamanmış!" derler.[1]
72. De ki: "Acele gelmesini istediğiniz (azab)ın bir kısmı başınıza gelmek üzeredir."
73. Şüphesiz ki Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.
74. Şüphesiz ki Rabbin kalplerinin gizlediğini de açıkladıklarını da bilir.[1]
75. Gökte ve yerde gaib (yaratılmışların bilemeyeceği) ne varsa hepsi ancak ve ancak apaçık bir kitaptadır.
76. Şüphesiz ki bu Kur'an İsrailoğullarına, tartıştıkları şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.
77. Şüphesiz ki o (Kur'an), müminler için bir rehber ve rahmettir.
78. Şüphesiz ki Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. O güçlüdür, bilendir.
79. Allah'a güven! Şüphesiz ki sen apaçık hakikat üzeresin.
80. Şüphesiz ki sen ölülere[1] duyuramaz; sağırlara da arkalarını dönüp giderlerken çağrıyı duyuramazsın.
81. Sen körleri şaşkınlıklarından (çevirip) doğru yola iletemezsin.[1] Ayetlerimize inanıp teslim olanlardan başkasına duyuramazsın.
82. Onlar hakkında o (azap) sözü gerçekleştiği zaman, onlar için yerden bir canlı çıkarmış olacağız[1] ve bu (inkârcı) insanların ayetlerimize kesin bir şekilde inanmamış olduklarını kendilerine söyleyecektir.
83. O gün, her ümmet içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan (çeşitli) grup(ları) toplayacağız; onlar, (hesap yerine) sevk edilecektir.[1]
84. Sonunda, (hesap yerine) geldikleri zaman (Allah) kendilerine şöyle soracaktır: "Bilip kavramadan ayetlerimi yalanladınız, öyle mi? (Değilse, bu) yaptığınız neydi?"
85. Yaptıkları haksızlıktan dolayı haklarında (azap) sözü gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.[1]
86. Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı hiç mi düşünmediler? İman eden bir topluluk için şüphesiz ki bunda dersler vardır.[1]
87. Sûr'a üfleneceği gün,[1] -Allah'ın diledikleri hariç- göklerde ve yerde bulunanlar şiddetli bir şekilde korkacaktır.[2] Hepsi boynu bükük olarak O'na gelecekler.
88. Görüp sabit sandığın dağlar, her şeyi en güçlü biçimde şekillendiren Allah'ın bir sanatı olarak, bulutların gidişi (gibi) gidiyor (olacaktır).[1] Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
89. Kim bir iyilikle gelirse onun için çok daha hayırlısı olacaktır. Onlar o gün korkudan güvende olacaklardır.[1]
90. Kötülükle gelen kişiler ise yüzüstü cehenneme atılacaklardır ve (kendilerine) "Sadece yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz." (denecektir).[1]
91. (De ki:) "Ben her şey sadece kendisine ait olan ve saygın kıldığı bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ben müslümanlardan olmakla emrolundum.
92. Kur'an'ı tilavetle (okuyup aktarmakla) da (emrolundum). Kim doğru yola gelirse yalnızca kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."
93. De ki: "Hamd (övgü) Allah içindir. O, ayetlerini size gösterecektir; siz de onları (görüp) tanıyacaksınız.[1] Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir."
Ayetbul | Kuran Mealleri | Quran | Mehmet Okuyan meali | Neml suresi