18.
Kehf Suresi
Mehmet Okuyan
Kur’an Meal-Tefsir
1. (1, 2, 3, 4) Katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (inkârcıları) uyarmak, iyi işler yapan müminlere içinde ebedî kalacakları güzel ödül (cennet) bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi!" diyenleri de korkutmak için doğru (bir kelam) olarak içerisine hiçbir eğrilik koymadığı[1] Kitabı kulu (Muhammed'e) indiren Allah'a hamdolsun.
2. (1, 2, 3, 4) Katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (inkârcıları) uyarmak, iyi işler yapan müminlere içinde ebedî kalacakları güzel ödül (cennet) bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi!" diyenleri de korkutmak için doğru (bir kelam) olarak içerisine hiçbir eğrilik koymadığı[1] Kitabı kulu (Muhammed'e) indiren Allah'a hamdolsun.
3. (1, 2, 3, 4) Katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (inkârcıları) uyarmak, iyi işler yapan müminlere içinde ebedî kalacakları güzel ödül (cennet) bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi!" diyenleri de korkutmak için doğru (bir kelam) olarak içerisine hiçbir eğrilik koymadığı[1] Kitabı kulu (Muhammed'e) indiren Allah'a hamdolsun.
4. (1, 2, 3, 4) Katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (inkârcıları) uyarmak, iyi işler yapan müminlere içinde ebedî kalacakları güzel ödül (cennet) bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi!" diyenleri de korkutmak için doğru (bir kelam) olarak içerisine hiçbir eğrilik koymadığı[1] Kitabı kulu (Muhammed'e) indiren Allah'a hamdolsun.
5. Onların da atalarının da bu konuda hiçbir bilgisi yoktur! Ağızlarından çıkan söz ne de büyük (çirkin)![1] Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
6. Bu söze (Kitaba) inanmıyorlar (diye) arkalarından üzüntüden neredeyse kendini harap edeceksin.[1]
7. Biz, (insanların) hangisinin daha güzel iş(ler) yapacağını deneyelim diye yerdeki her şeyi ona ait bir süs yaptık.[1]
9. Yoksa sen bizim ayetlerimizden (mucizelerimizden, sadece) kehf ve rakîm halkının durumlarını mı şaşırtıcı buldun?[1]
10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlar ve "Rabbimiz! Bize tarafından merhamet ver ve bize (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!" demişlerdi.
11. Biz de senelerce o mağarada onların kulaklarına perde yerleştirmiştik (onları uykuya daldırmıştık).
12. Sonra da iki taraftan (Ashab-ı Kehf ile karşıtlarından) hangisinin (mağarada) kaldıkları uzun süreyi daha iyi hesap edeceğini bil(dir)ip (ortaya çıkaralım) diye[1]onları uyandırmıştık.
13. Biz sana onların haberini bir amaç için anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar, Rablerine inanıp güvenmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetini artırmıştık.[1]
14. Onların kalplerini sağlam kılmıştık. Hani onlar ayağa kalkarak şöyle demişlerdi: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O'nun peşi sıra hiçbir ilaha asla yalvarmayacağız. O takdirde şüphesiz ki saçma konuşmuş oluruz.[1]
15. Şu bizim kavmimiz, O'nun peşi sıra ilahlar edindiler." Bunlar apaçık bir delil getirseler ya! Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir ki!
16. (İçlerinden biri şöyle demişti:) "Madem siz onlardan ve Allah'tan başka tapmakta olduklarından uzaklaştınız; mağaraya sığının ki Rabbiniz size merhametinden yaysın ve işinizde sizin için kolaylık sağlasın."
17. (Orada bulunsaydın) onlar onun (mağaranın) geniş bir yerindeyken güneşi doğduğunda mağaranın sağına yönelirken, batarken de sol taraftan (onlara vurmadan) geçerken görürdün. İşte bu, Allah'ın delillerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yola ulaştırılmıştır.[1] Kimi de saptırırsa (sapkınlığını onaylarsa) artık ona yol gösterecek herhangi bir dost asla bulamazsın.[2]
18. Kendileri uykuda oldukları hâlde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çeviriyorduk.[1] Köpekleri de (mağaranın) girişinde ön ayaklarını uzatmıştı. Onları görüp bilseydin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.[2]
19. (Onları uyuttuğumuz gibi) durumlarını birbirlerine sormaları için aynı şekilde kendilerini uyandırmıştık. İçlerinden biri "Ne kadar kaldınız?" demişti. (Kimileri) "Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık." demiş, (kimileri de) "Rabbiniz, kaldığınız süreyi daha iyi bilendir." cevabını vermişti. İçinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise size ondan rızık getirsin! Ayrıca nazik (dikkatli) davransın[1] ve sakın sizi kimseye sezdirmesin!
20. Şüphesiz ki onlar, sizden haberdar olurlarsa sizi taşlarlar (kovarlar) veya sizi kendi dinlerine çevirirler ki o zaman asla kurtulamazsınız.
21. Böylece (insanları) onlardan haberdar etmiştik ki Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve o (Son) Saat'te şüphe olmadığını bilsinler. Hani aralarında onların durumunu tartışıyor ve şöyle diyorlardı: "Üzerlerine bir bina yapın! Rableri onları çok iyi bilendir." Onların durumunu bilenler ise "Biz elbette onların üzerlerine (yanlarına) bir mescit yapacağız"[1] demişlerdi.
22. (Bazıları) gayba taş atarak (tahmin yürüterek) "(Onlar) üç kişidir; dördüncüleri köpekleridir." derler. (Bazıları) "(Onlar) beş kişidir; altıncıları köpekleridir." derler. (Kimileri de) "(Onlar) yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir." derler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim gayet iyi bilendir." Onları sadece az kişi bilir(di). Öyle ise onlar hakkında delillerin apaçık olması dışında bir tartışmaya girme ve onlar hakkında (konuşan) kişilerin hiçbirinden soru sorma!
24. "Ancak Allah dilerse (yapacağım." de)![1] Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım Rabbim beni doğruya bundan daha yakın olana ulaştırır." de!
25. (Bazıları şöyle diyor): "Onlar, mağaralarında üç yüz sene kadar kalmış ve dokuz (sene) de buna ilave etmişlerdir."
26. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah gayet iyi bilendir.[1] Göklerin ve yerin gizli bilgisi yalnızca O'na aittir.[2] O'nun görmesi de duyması da ne muhteşemdir! Onların (insanların) O'ndan başka bir dostu yoktur. O kendi hükmüne kimseyi ortak etmez."[3]
27. Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni tilavet et (okuyup aktar)![1] O'nun sözlerini (kanunlarını) değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka hiçbir sığınak da asla bulamazsın.
28. O'nun rızasını isteyerek Rablerine sabah akşam dua edenlerle birlikte olmaya devam et! Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme! Arzusuna uymuş ve işi gücü aşırılık olduğu için kalbini bizi hatırlamaktan habersiz kıldığımız kimseye boyun eğme![1]
29. De ki: "Hak (gerçek), Rabbinizdendir."[1] Öyle ise dileyen iman etsin; dileyen inkâr etsin![2] Biz, zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki (ateşten) duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Yardım dileyecek olsalar, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile yardım edilir. Ne fena bir içecektir o ve ne kötü bir kalma yeridir orası!
30. İman edip iyi işler yapanlar (bilmelidir ki), biz güzel iş yapanların ödülünü boşa çıkarmayacağız.[1]
31. İşte onlara, altlarından ırmaklar akan durmaya değer cennetler[1] vardır. Onlar orada koltuklara kurularak altın bileziklerle süslenip bezenecek; ince ve kalın ipekli kumaştan yeşil elbiseler giyecekler.[2] Ne güzel karşılıktır o ve ne güzel kalma yeridir orası!
32. Onlara şu iki adamı örnek ver:[1] Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de çevresini hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler yetiştirmiştik.
33. O iki bağ da yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.
34. Bu kişinin bolca ürünü vardı. Arkadaşıyla konuşurken ona şöyle demişti: "Ben servetçe senden daha zenginim; nüfus bakımından da senden daha güçlüyüm."
35. (Bu şımarık kişi) kendisine haksızlık ederek bağına girmiş ve şöyle demişti: "Bunun (bağın) hiçbir zaman yok olacağını sanmıyorum.
36. O (Son) Saat'in gerçekleşeceğini de sanmıyorum. Rabbime döndürülürsem, (orada) bundan daha hayırlı bir karşılık mutlaka bulacağım."[1]
37. Onunla konuşan arkadaşı ona şöyle demişti: "Seni topraktan, sonra nutfeden (zigottan) yaratan, daha sonra seni bir erkek (insan)[1] biçimine sokan (Allah)ı inkâr mı ettin?[2]
39. (39, 40) Bahçene girdiğinde "Maşallah! Kuvvet yalnızca Allah'a aittir." deseydin ya! "Malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan, (şunu bil ki) belki Rabbim bana senin bahçenden daha iyisini verir; oraya (bahçene) gökten yıldırımlar gönderir ve kupkuru bir toprak hâline gelir.
40. (39, 40) Bahçene girdiğinde "Maşallah! Kuvvet yalnızca Allah'a aittir." deseydin ya! "Malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan, (şunu bil ki) belki Rabbim bana senin bahçenden daha iyisini verir; oraya (bahçene) gökten yıldırımlar gönderir ve kupkuru bir toprak hâline gelir.
42. (O şımarık kişinin) serveti kuşatılmıştı (yok edilmişti). Böylece, çardakları üzerine yıkılmış hâlde (bahçesiyle ilgili) yaptığı harcamalar yüzünden ellerini ovuşturarak şöyle diyordu: "Ah, eyvah, keşke Rabbime kimseyi ortak koşmamış olsaydım!"
43. Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri yoktu. Kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.
44. İşte burada yardım ve dostluk gerçek olan[1] Allah'a aittir. O sevap bakımından hayırlı olandır; son bakımından da hayırlı olandır.
45. Onlara şunu da örnek ver: "Dünya hayatının durumu gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki yerin bitki(ler)i o (su) sayesinde (gürleşip) birbirine karışmış, rüzgârların savurduğu çer çöp hâline gelmiştir."[1] Allah her şey üzerinde güç sahibidir.
46. Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. İyi işlerden oluşan kalıcı faaliyetlerin hem ödül bakımından hayırlı olandır hem de ümit beslenmesi Rabbinin katında hayırlı olandır.
47. Dağları yürüteceğimiz gün yeryüzünü çıplak (dümdüz) görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (mahşerde) toplayacağız.
48. Hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılacak ve (kendilerine) şöyle denecektir: "Şüphesiz ki sizi ilk yarattığımız şekilde bize geldiniz.[1] Aslında sizin için böyle bir buluşmayı asla gerçekleştiremeyeceğimizi sanmıştınız."
49. Kitap (amel defteri) ortaya konulacaktır.[1] Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmakta olduklarını göreceksin. (Onlar) "Ah, vay hâlimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!" diyecekler. Yaptıklarını (karşılarında) hazır bulacaklardır. Rabbin, kimseye haksızlık etmeyecektir.
50. Hani meleklere "Âdem için (Allah'a) secde edin!" demiştik. Onlar da hemen secde etmişlerdi. İblis hariç.[1] (Zaten O) cinlerdendi[2] ve Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. (Şimdi siz) benim peşim sıra onu ve onun soyunu mu dostlar ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin için düşmandır. Zalimler için bu ne kötü bir değişimdir!
51. Ben onları (İblis ve soyunu) göklerin ve yerin yaratılışına da kendilerinin yaratılışına da şahit tutmadım.[1]Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.
52. O gün (Allah, kâfirlere) "Benim ortaklarım olduğunu sandıklarınızı çağırın!" diyecek;[1] onlar da kendilerini(!) çağırmış (fakat ortakları) onlara cevap verememiş olacaklardır. Biz onların arasına uçurum koyacağız.
53. Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anlamış olacaklar;[1] ondan kaçış (kurtuluş yolu) da bulamayacaklardır.
54. Yemin olsun ki bu Kur'an'da insanlar için her türlü örneği sayıp dökmüşüzdür.[1](Nankör) insan tartışmaya en çok düşkün olandır.
55. Kendilerine rehber geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, öncekilere (uygulanan) kanunun[1] kendilerine de gelmesini veya azabın önlerine gelmesini beklemekten başka bir şey değildir!
56. Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.[1] Kâfir olanlar ise gerçeği batılla gidermek için mücadele ederler.[2] Onlar ayetlerimle ve uyarıldıkları şeylerle alay etmişlerdir.[3]
57. Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da onlara sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptıklarını unutanlardan daha zalim kim olabilir ki! Şüphesiz ki onu (Kur'an'ı) anlamaları konusunda biz onların kalplerine perdeler, kulaklarına da (s)ağırlık verdik.[1] Sen onları doğru yola çağırsan da asla doğru yola gelmeyeceklerdir.
58. Senin çok bağışlayan Rabbin merhamet sahibidir. Yaptıkları yüzünden onları (hemen) sorumlu tutacak olsaydı, onlara azabı çabucak verirdi.[1] Fakat kendilerine (tanınmış) belirli bir süre vardır ki O'ndan başka bir sığınak asla bulamayacaklardır.
59. İşte haksızlık ettikleri zaman şu şehirler(in halkları)nı helak etmiştik. Onları helak etmek için de belirli bir zaman belirlemiştik.
60. Hani Musa beraberindeki (gence) şöyle demişti: "Durup dinlenmeyeceğim; ya iki denizin birleştiği yere kadar varacağım ya da çok uzun süre yürüyeceğim."
61. İki denizin birleştiği yere[1] varınca balıklarını unutmuşlardı. Balık da denizde bir yol tutmuştu (gözden kaybolup gitmişti).
62. (İki denizin birleştiği yeri) geçip gittiklerinde (Musa beraberindeki) gence "Azığımızı bize getir! Şüphesiz ki bu yolculuğumuz nedeniyle çok yorulduk." demişti.
63. (Genç) "Gördün mü (bak şu işe)! Kayaya sığındığımız sırada balığı(n denize düştüğünü söylemeyi) unutmuşum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı." demişti: O (balık), şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.
65. (Derken), kendisine katımızdan bir rahmet verdiğimiz ve ona tarafımızdan bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.[1]
66. (Musa) ona "Doğruyu bulmak üzere sana öğretilenden bana da öğretmen için sana uyabilir miyim?" demişti.
70. (Melek) "Bana uyarsan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma!" demişti.
71. Yola çıkmışlardı. Sonunda gemiye bindikleri zaman (melek) gemiyi delmişti. (Musa) "Halkını boğmak için mi onu deldin? Şüphesiz ki sen çok çirkin (tehlikeli) bir iş yaptın!" demişti.
73. (Musa) "Unuttuğum şeyden dolayı beni sorumlu tutma; (bu) işimden dolayı beni ağır bir şekilde kınama." demişti.
74. (Yeniden) yola koyulmuşlardı. Sonunda bir erkek çocuğa rastladıklarında (melek) onu hemen öldürmüştü. (Musa) şöyle demişti: "Tertemiz (suçsuz) bir canı, bir can karşılığı olmaksızın öldürdün, öyle mi? Şüphesiz ki sen fena bir şey yaptın!"
76. (Musa) şöyle demişti: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme! Elbette benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın."
77. Yine yola çıkmışlardı. Sonunda bir şehir halkına ulaşıp onlardan yiyecek istemişlerdi. Ancak (şehir halkı) onları misafir etmekten kaçınmıştı. Orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaşmışlardı. (Melek) hemen onu doğrultmuştu (tamir etmişti). (Musa) "Dileseydin, elbette buna karşı bir ücret alırdın." demişti.
78. (Bunun üzerine melek): "İşte bu (durum) benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin açıklamasını bildireceğim." demişti.
79. "Gemi var ya o, denizde çalışan yoksul kişilerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında her (sağlam) gemiye el koymakta olan bir hükümdar vardı.
80. Erkek çocuğa gelince, onun ana babası mümin kişilerdi. Onları azdırıp inkâra sürüklemesini uygun görmemiştik.[1]
81. Böylece Rablerinin onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini vermesini istemiştik.
82. Duvara gelince, o da şehirdeki iki öksüz çocuğa aitti. Duvarın altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları iyi biriydi. Rabbin onların yetişkinlik çağına ulaşıp da kendi katından bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istemişti. Ben bun(lar)ı kendiliğimden yapmadım. İşte bu (anlattıklarım) senin sabredemediğin şey(ler)in yorumudur.[1]
83. Sana Zülkarneyn'den[1] soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatıra tilavet edeceğim (okuyup aktaracağım)."
84. Şüphesiz ki biz onu yeryüzünde iktidar sahibi kılmıştık; ona her şey için bir sebep (bir vasıta) vermiştik.
86. Sonunda güneşin battığı yere[1] varınca, onu kara balçık bir (su) kaynağında batar bulmuştu. Onun yanında (orada) bir toplum bulmuştu. Bunun üzerine "Ey Zülkarneyn! Onlara ya (kötü yöneterek) azap edersin ya da haklarında güzel davranma yolunu seçersin." demiştik.
87. (Allah) şöyle demişti: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra da Rabbine gönderilecek, (Allah) ona korkunç bir azap uygulayacaktır.
88. İman edip iyi işler yapan kimseye gelince, onun için de en güzel karşılık vardır. Buyruğumuzdan ona kolay olanını söyleyeceğiz."
90. Sonunda güneşin doğduğu yere[1] ulaşınca, onu öyle bir toplum üzerine doğar buldu ki onlar için onun ardında (güneşe karşı) bir örtü yapmamıştık.
93. Sonunda iki set (dağ) arasına ulaştığında onların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlayamayan bir toplum bulmuştu.[1]
94. (O toplum) şöyle demişti: "Ey Zülkarneyn! Şüphesiz ki Ye'cûc ve Me'cûc[1] yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadır. Bizimle onlar arasında bir set yapman için sana bir vergi verelim, olur mu?"
95. (Zülkarneyn) şöyle demişti: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım.[1]
96. Bana demir kütleleri getirin!" Sonunda dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince "Üfleyin (körükleyin)!" demişti. Onu kor hâline sokunca da "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim." demişti.
98. (Zülkarneyn) "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vaadi gelince, O bunu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir." demişti.
99. O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları birbirine karışmış bir hâlde bırakmışızdır. Sûr'a da üflenecek,[1] böylece onları tamamen bir araya getireceğiz.
100. (100, 101) Gözleri beni anmaya kapalı olmuş ve (gerçeği) duymaya da dayanamayan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getireceğiz.
101. (100, 101) Gözleri beni anmaya kapalı olmuş ve (gerçeği) duymaya da dayanamayan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getireceğiz.
102. Kâfir olanlar, benim peşim sıra kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar! Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık.
104. (Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları hâlde dünya hayatında çabaları boşa giden kişilerdir."[1]
105. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden işleri boşa giden kişilerdir ki biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü (terazi) tutmayacağız.[1]
106. İşte, inkâr ettikleri için, (ayrıca) ayetlerimle ve elçilerimle alay ettikleri için onların cezası cehennemdir.
