12.
Yusuf Suresi
Mehmet Okuyan
Kur’an Meal-Tefsir
3. Biz sana bu Kur'an'ı vahyetmekle (eskilere dair) haberleri sana en güzel şekilde anlatıyoruz.[1] Elbette sen bundan önce habersizlerdendin.
4. Hani Yusuf, babasına (Yakup'a) şöyle demişti: "Ey Babacığım! Şüphesiz ki ben (rüyamda) on bir gezegeni, güneşi ve ayı gördüm; onları benim için secde ederlerken gördüm."[1]
5. (Babası ona) "Ey yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Şüphesiz ki şeytan, insana apaçık bir düşmandır." demişti.
6. İşte böylece Rabbin seni seçecek; sana (rüyada gördüğün) olayların yorumunun bir kısmını öğretecek ve daha önceki iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin bilendir, doğru hüküm verendir.[1]
8. Hani (kardeşleri) şöyle demişlerdi: "Biz (kalabalık) bir topluluk olmamıza rağmen Yusuf ile kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Şüphesiz ki babamız apaçık bir şaşkınlık içindedir.[1]
9. Yusuf'u öldürün veya onu (uzak) bir yere bırakın ki babanızın ilgisi[1] yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) iyi kişiler olursunuz!"[2]
10. İçlerinden biri "Yusuf'u öldürmeyin; (mutlaka bir şey) yapacaksanız onu o kuyunun görünmeyen yerine bırakın da kervanlardan biri onu alsın." demişti.[1]
11. (Kardeşler babalarına) şöyle demişti: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun?[1] Oysa biz onun için samimi olanlarız.[2]
13. (Babaları) "Onu götürmeniz şüphesiz ki beni üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım." demişti.
14. (Kardeşler) şöyle demişti: "Gerçekten biz (kalabalık) bir topluluk olduğumuz hâlde onu kurt yerse, o zaman biz kaybedenler oluruz."
15. Onu götürüp de o kuyunun görünmeyen yerine bırakmaya birlikte karar verdikleri zaman, (Yusuf'a) "Şüphesiz ki sen onlar farkına varamadan onların bu işlerini kendilerine bildireceksin." diye vahyetmiştik (bildirmiştik).[1]
17. "Ey babamız! Biz Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmış bir şekilde yarışmak üzere (yanından) uzaklaşmıştık. (Ne yazık ki) kurt onu yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen asla bize inanmazsın."
18. Gömleğinin üzerinde sahte bir kan ile (Yusuf'un kanlı gömleğiyle) gelmişlerdi. (Yakup onlara) şöyle demişti: "Hayır! Nefisleriniz sizi (kötü) bir işe sürüklemiş. Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir.[1] Anlattığınız şeyler karşısında yardımına sığınılacak olan Allah'tır."
19. Bir kervan gelmiş ve sucularını (kuyuya) göndermişler, o da kovasını (kuyuya) salmıştı. (Yusuf'u görünce) "Aa, müjde! İşte bir erkek çocuk!" demişti. Onu bir ticaret için saklamışlardı. Allah onların yaptıklarını bilendir.
20. (Kafile Mısır'a vardığında) onu basit bir değere, sayılı birkaç dirheme satmışlardı.[1] Onlar ona değer vermeyenlerdendiler.
21. Mısır'da onu satın alan kişi, hanımına şöyle demişti: "Ona değer ver (güzel bak)! Belki bize yararı olur veya onu evlat ediniriz."[1] İşte böylece kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere (Mısır'a) yerleştirmiştik. Allah işinde üstündür. Fakat insanların çoğu bilmezler.[2]
22. (Yusuf) yetişkinlik çağına ulaşınca, ona doğru hüküm verme yeteneği ve ilim vermiştik. Güzel davrananları biz işte böyle ödüllendiririz.[1]
23. Evinde bulunduğu kadın, (cinsel olarak) ondan yararlanmak istemiş, kapıları kilitlemiş ve "Haydi gel!"[1] demişti. O da "Allah'a sığınırım! Şüphesiz ki o (eşiniz) benim efendimdir;[2] bana güzel davrandı." demişti. Gerçek şu ki zalimler başarılı olmaz!
24. Yemin olsun ki kadın ona eğilim göstermişti. Rabbinin delilini görmeseydi o da kadına eğilim göster(ecek)ti.[1] İşte böylece biz kötülük ve çirkinliği ondan uzaklaştırmak için (delilimizi göstermiştik). Şüphesiz ki o, samimi kullarımızdandı.
25. İkisi de kapıya doğru koşmuş ve o (Züleyha) onun (Yusuf'un) gömleğini arkadan yırtmıştı. Kapının yanında onun efendisine (kocasına) rastlamışlardı. (Züleyha eşine) şöyle demişti: "Senin ailene (eşine) kötülük etmek isteyenin cezası, hapsedilmekten veya elem verici bir azaptan başka ne olabilir ki!"
26. (Yusuf) "(Asıl) kendisi cinsel olarak benden yararlanmak istedi!" demişti. Onun (kadının) tarafından bir şahit (bilirkişi)[1] şöyle şahitlik etmişti: "Gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir; o (Yusuf) ise yalancılardandır.
27. (Yok) gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir; o (Yusuf) ise doğru söyleyenlerdendir."
28. (Aziz, Yusuf'un) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (eşine) "Şüphesiz ki bu, sizin tuzaklarınızdandır; şüphesiz ki sizin tuzağınız büyüktür." demişti.
29. (Aziz şöyle demişti): "Yusuf! Sen bundan (bu işi sürdürmekten) vazgeç! (Ey Züleyha)! Sen de günahından dolayı bağışlanma dile! Şüphesiz ki sen günahkârlardan oldun."
30. Şehirdeki bazı kadınlar şöyle demişti: "Aziz'in hanımı cinsel olarak delikanlısından yararlanmak istiyormuş. (Yusuf'un) sevdası onu tamamen kaplamış! Doğrusu biz onu apaçık bir şaşkınlık içinde görüyoruz."[1]
31. (Züleyha) onların dedikodusunu duyunca,[1] onlara (davetçi) göndermiş, onlar için dayanacak yastıklar (iyi bir sofra ortamı) hazırlamış, her birine bir bıçak vermiş, (Yusuf'a da): "Çık karşılarına!" demişti. (Kadınlar) onu görünce, onu (gözlerinde) büyütmüş, (şaşkınlıklarından) ellerini kesmişler ve şöyle demişlerdi: "Haşa, Rabbimiz! Bu, bir insan olamaz. Bu ancak değerli bir melektir!"
32. (Züleyha) şöyle demişti: "İşte hakkında beni kınadığınız (şahıs) budur. Yemin olsun ki ben (cinsel olarak) ondan yararlanmak istedim; o, masumdu. Şüphesiz ki kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka hapse atılacak ve elbette aşağılananlardan olacaktır!"[1]
33. (Yusuf:) "Rabbim! Hapis, bunların benden istediklerinden bana daha sevimlidir! Onların hilelerini benden çevirmezsen onlara eğilim gösterir ve cahillerden olurum!" demişti.
34. Rabbi onun duasına cevap vermiş ve onların hilesini ondan uzaklaştırmıştı. Şüphesiz ki yalnızca O duyandır, bilendir.
35. Sonunda kesin delilleri görmelerine rağmen onu bir süreliğine mutlaka hapse atmaları (gerektiği fikri), onlar (Aziz ve arkadaşları) için belirmişti.[1]
36. Onunla birlikte hapse iki delikanlı daha girmişti. Onlardan biri "Ben kendimi (rüyamda) içki için (üzüm) sıktığımı görüyorum." demişti. Diğeri de "Ben de kendimi başımın üzerinde kuşların yemekte (gagalamakta) olduğu bir ekmek taşıdığımı görüyorum." demişti. "Bunun yorumunu bize bildir! Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz." (demişlerdi).[1]
37. (Yusuf ise onlara) şöyle demişti: "Size verilecek yemek gelmeden önce, onun (gördüğünüz rüyaların) yorumunu mutlaka size bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ki ben Allah'a inanmayan bir kavmin milletinden (dininden) uzaklaştım. Onlar, ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir.
38. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un milletine (dinine) uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yakışmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
39. Ey iki hapis arkadaşım! Çeşitli rabler mi hayırlıdır yoksa ezici güç sahibi olan tek bir Allah mı?
40. (Allah'ın) peşi sıra taptıklarınız, haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir.[1] Hüküm yalnızca Allah'a aittir. O, size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte doğru din budur fakat insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.[2]
41. Ey iki hapis arkadaşım! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (eskisi gibi) efendisine[1] içki içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir."[2]
42. O iki (arkadaş)ından, kurtulacağını bildiği[1] kişiye "Beni efendinin yanında an." demişti." Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturmuştu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha hapiste kalmıştı.
43. Hükümdar şöyle demişti: "Ben (rüyada) yedi zayıf (ineğin) yediği yedi besili inek ile yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru görüyorum. Ey yöneticiler! Rüya yorumluyorsanız,[1] benim rüyamı da yorumlayın![2]
44. Onlar şöyle demişlerdi: "Bunlar karmakarışık rüyalardır. Biz böyle rüyaların yorumunu bilenler değiliz."
45. (Hapisteki) iki kişiden, kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak: "Ben size onun yorumunu bildiririm; beni hemen (Yusuf'a) gönderin." demişti.
46. "Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi zayıf ineğin yediği yedi besili inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap! Ümit ederim ki insanlara (yorumunla) dönerim de belki onlar da (gerçeği) öğrenirler." (demişti).
47. (Yusuf ise) şöyle demişti: "Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. (Sonra da) yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakınız![1]
48. Sonra onun ardından, koruyacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, biriktirdiklerinizi yiyip (tüketecek) yedi şiddetli (kıtlık yılı) gelecektir.
49. Sonra onun ardından da bir yıl gelecek ki o yılda, insanlara (Allah tarafından) yardım edilecek ve o yılda (bolca meyve) sıkacaklar."
50. Hükümdar "Onu bana getirin!" demişti. Elçi[1] ona geldiğinde (Yusuf) şöyle demişti: "Efendine[2] dön ve ona ‘Ellerini kesen o kadınların derdi neydi?' diye sor! Şüphesiz ki Rabbim onların hilesini çok iyi bilendir."[3]
51. (Hükümdar, kadınlara) şöyle demişti: "Yusuf'un nefsinden yararlanmak istediğiniz zaman durumunuz neydi?" Onlar "Haşa! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik." demişlerdi. Aziz'in hanımı şöyle demişti: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben (cinsel olarak) ondan yararlanmak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."[1]
52. "Bu (itirafım, Yusuf'un) yokluğunda (o şimdi hapisteyken) ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.[1]
53. Nefsimi temize de çıkarmıyorum. Şüphesiz ki Rabbim merhamet etmemiş olsa, o nefis[1] aşırı şekilde kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayandır, çok merhametlidir."
54. Hükümdar şöyle demişti: "Onu (Yusuf'u) bana getirin; onu kendime özel (danışman) yapayım!' Ona konuşunca "Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibisin; güvenilirsin (güvendesin)" demişti.
55. (Yusuf) "Beni o yerin (Mısır'ın) hazinelerine (bakan) ata! Şüphesiz ki ben (hazineyi) korurum; (bu işi iyi) bilirim." demişti.[1]
56. Böylece Yusuf'a dilediği gibi hareket etmek üzere o yerde (Mısır'da) yetki vermiştik.[1] Dilediğimiz (layık olan) kimseye rahmetimizi (işte böyle) ulaştırır ve güzel davrananların ödülünü boşa çıkarmayız.
58. Yusuf'un kardeşleri gelip huzuruna girmişlerdi. (Yusuf) onları tanımış, onlar ise onu tanımamışlardı.
59. (Yusuf) yüklerini hazırlatınca (onlara) şöyle demişti: "(Bir dahaki sefer) baba bir kardeşinizi (Bünyamin'i) de bana getirin! Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve misafirperverlerin en iyisiyim.
60. Onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek hiçbir ölçek (tahıl) yoktur; (bu durumda sakın) bana (yanıma) yaklaşmayın!"[1]
62. (Yusuf, emrindeki) gençlere demişti ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyun! Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki (tekrar) gelirler."
63. Babalarına döndüklerinde (ona şöyle) demişlerdi: "Ey babamız! Böyle bir ölçek (tahıl verilmesi artık) bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle birlikte gönder de (onun sayesinde) ölçüp alalım! Biz onu mutlaka koruyacağız."
64. (Yakup, oğullarına) şöyle demişti: "Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim; Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir."
65. Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini görmüş ve şöyle demişlerdi: "Ey babamız! Daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine) ailemize yiyecek getiririz; kardeşimizi korur ve bir deve ölçek (tahıl) da fazla alırız. Bu (aldığımız) az bir ölçek (tahıl)dır."
66. (Yakup, oğullarına): "Kuşatılmanız hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana sağlam bir söz verinceye kadar onu sizinle birlikte asla göndermem!" demişti. Ona (istediği şekilde) güvencelerini verdiklerinde (Yakup) "Söylediklerimize Allah vekildir (şahittir)" demişti.[1]
67. "Ey oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm yalnızca Allah'a aittir. (Onun için) ben yalnızca O'na güvendim. Güvenenler yalnız O'na güvensinler!" demişti.
68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirmişlerdi. Fakat bu önlem) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı;[1] ancak Yakup'un (oğullarını korumak için) söylemek istediği şeyin yerine getirilmesi (söz konusuydu). Şüphesiz ki o, biz kendisine bildirdiğimiz için bilgi sahibiydi. Fakat insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.
69. Yusuf'un yanına girdiklerinde kardeşini (Bünyamin'i) yanına almış ve (Yusuf, ona) "Şüphesiz ki ben senin kardeşinim; yapmış olduklarına üzülme!" demişti.[1]
70. (Yusuf) onların yükünü hazırlattığında bir su kabını kardeşinin yükünün içine koy(dur)muştu. (Kervan hareket ettikten) sonra bir seslenici: "Ey kervan! Siz hırsızsınız!" diye seslenmişti.
72. (Onlar) "Hükümdarın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (ödül) var." demişlerdi. (İçlerinden biri) "Ben buna kefilim." demişti.
73. (Onlar) "Allah'a yemin olsun: Bizim, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak için gelmediğimizi şüphesiz ki siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz." demişlerdi.
75. (Onlar da) "Onun cezası, kayıp eşya kimin yükünde bulunursa işte o (şahsın alıkonulması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız." cevabını vermişlerdi.[1]
76. Bunun üzerine (Yusuf), kardeşinin (Bünyamin'in) yükünden önce onların (diğer kardeşlerinin) yüklerini (aramaya) başlamıştı.[1] Sonra da onu (kayıp su kabını) kardeşinin (Bünyamin'in) yükünden çıkartmıştı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir (çare) öğretmiştik;[2] (yoksa) -Allah'ın dilemesi hariç- hükümdarın kanununa göre kardeşini (yanında) tutamayacaktı. Biz dilediğimizi (layık olanı) derecelerle yükseltiriz. Her bilgi sahibinin üzerinde daha iyi bilen (birisi) vardır.
77. (Kardeşleri) şöyle demişlerdi: "O çalarsa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı."[1]Yusuf onu (düşüncesini) içinde saklamış, onlara açmamıştı. (İçinden): "Siz çok daha kötü durumdasınız! Allah sizin anlattığınızı çok iyi bilendir." demişti.
78. (Kardeşleri) şöyle demişti: "Ey vezir (Yusuf)![1] Şüphesiz ki onun büyük, yaşlı[2] bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy! Şüphesiz ki biz seni güzel davrananlardan görüyoruz."
79. (Yusuf) şöyle demişti: "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız; doğrusu o takdirde biz zalimler oluruz!"
80. Ondan ümitlerini kesince, (konuyu) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekilmişlerdi. Büyük (olan kardeş)leri[1] şöyle demişti: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında yaptığınız aşırılığı bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah benim için hükmedinceye kadar bu yerden (Mısır'dan) asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır."
81. Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Oğlun hırsızlık yapmış. Biz sadece bildiğimize şahitlik ettik. Biz bilinemeyenlerin bekçileri de değiliz.
82. (İstersen) içinde bulunduğumuz şehre (Mısır halkına) ve birlikte geldiğimiz kervana sor! Şüphesiz ki biz doğru söyleyenleriz."
83. (Yakup onlara) şöyle demişti: "Hayır! Nefisleriniz sizi (kötü) bir işe sürüklemiş. Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir.[1] Umulur ki Allah onların hepsini[2] bana getirir. Şüphesiz ki O bilendir, doğru hüküm verendir."
84. (Yakup) onlardan yüz çevirmiş (bir kenara çekilmiş) ve "Ah Yusuf'um ah!" diye sızlanmıştı. Kederini içine gömerek üzüntüden dolayı iki gözüne ak inmişti.[1]
85. (Oğulları:) "Allah'a yemin olsun:[1] Sen hâlâ Yusuf'u anıyorsun. Sonunda ya perişan olacak ya da helak olanlardan olacaksın!" demişlerdi.
86. (Yakup ise) şöyle demişti: "Ben, kederimi ve hüznümü yalnızca Allah'a arz ediyorum.[1] Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (Vahiy ile) biliyorum.
87. Ey yavrularım! Gidin de Yusuf ve kardeşinden (haber almayı) araştırın! Allah'ın merhametinden ümit kesmeyin! Şüphesiz ki kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın merhametinden ümit kesmez."[1]
88. (Kardeşleri) Yusuf'un yanına girdiklerinde şöyle demişlerdi: "Ey vezir! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz (az) bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver! (Ayrıca) bize bağışta da bulun! Şüphesiz ki Allah bağışta bulunanları ödüllendirir."
89. (Yusuf onlara) şöyle demişti: "Siz cahilken Yusuf'a ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor (hatırlıyor) musunuz?"
90. (Kardeşleri) "Yoksa sen -evet sen- Yusuf musun?" diye sormuşlar, o da "(Evet) ben Yusuf'um, bu da kardeşim!" cevabını vermişti. "(Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah'a) karşı takvâlı (duyarlı) olur ve sabrederse, şüphesiz ki Allah güzel davrananların ödülünü boşa çıkarmaz."
91. (Kardeşleri): "Allah'a yemin olsun: Şüphesiz ki Allah seni bize üstün kılmış.[1] Biz ise hataya düşmüşüz." demişlerdi.
92. (Yusuf ise kendilerine) şöyle demişti: "Bugün sizi kınamak yok;[1] Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.
93. Şu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun; görecek duruma gelir. (Ayrıca) bütün ailenizi de bana getirin!"
94. Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere): "Bana bunamış demezseniz ben Yusuf'un kokusunu alıyorum!" demişti.
96. Müjdeci gelince, gömleği yüzüne koyar koymaz (Yakup) görür olmuştu.[1] "Ben size ‘Allah tarafından (Vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim' dememiş miydim!" demişti.
97. (Oğulları:) "Ey babamız! (Allah'tan) bizim günahlarımızın affını dile! Doğrusu günahkârlardık." demişlerdi.
98. (Yakup ise:) "Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz ki O'dur O, çok bağışlayan; çok merhamet eden." cevabını vermişti.
99. (Hep birlikte Mısır'a gelip) Yusuf'un yanına girdikleri zaman, ana babasını yanına almıştı. (Yusuf onlara:) "Güven içinde Mısır'a girin inşallah!" demişti.
100. Ana babasını tahtın(ın) üstüne çıkartıp oturtmuş ve hepsi onun için (ona kavuştukları için Allah'a) secde etmişlerdi. (Yusuf) şöyle demişti: "Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Elbette Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, Rabbim beni hapisten çıkararak ve sizi çölden getirerek bana (çok şey) lütfetti. Şüphesiz ki Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenleyendir.[1] Şüphesiz ki yalnızca O bilendir, doğru hüküm verendir.
101. Rabbim! Elbette otoriteden bana (bir pay) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumundan da bir kısmını öğrettin. Göklerin ve yerin yoktan yaratanı![1] Sen dünyada da ahirette de benim dostumsun. Beni müslüman olarak vefat ettir ve beni iyilere kat!"
102. Bu(nlar), sana vahyetmekte olduğumuz gayb (bilinemeyen) haberlerindendir. Onlar tuzak kurarak (kötü) bir işte fikir birliğine vardıklarında sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).
104. Sen bunun için onlardan herhangi bir ücret istemiyorsun.[1] O (Kur'an), âlemler için sadece (gerçeği) hatırla(t)madır.
107. Allah tarafından kendilerine kuşatıcı bir azap gelmesinden veya farkında olmadan o (Son) Saat'in kendilerine ansızın[1] gelmesinden güvende midir!
108. De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Allah'a çağırıyorum;[1] ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz.[2] Allah yücedir! Ben asla ortak koşanlardan değilim."
109. Senden önce de şehirlerin halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik. Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek üzere yeryüzünde hiç mi dolaşmadılar?[1] Ahiret yurdu takvâlı (duyarlı) olanlar için hayırlı olandır. Akıl etmiyor musunuz?
